19 Aralık 2010 Pazar


MONA LİSA'NIN GÖZLERİNDEKİ SIR

Ünlü ressam Leonardo Da Vinci'nin 'Mona Lisa' adlı portresi hakkında üretilen gizemlere bir yenisi eklendi. Bu kez sağ gözün içinde L ve V, sol gözdeyse C veE harfleri olduğu iddea edildi.Uzamnlar çıplak gözle görülmeyen, büyüteçle bakılınca ortaya çıkan kodları çözmeye çalışıyor. (Haber Radikal Gazetesi)

19 Kasım 2010 Cuma

MÜKEMMEL EV KADINLARINA İTHAFEN


Emma Bombeck Avustralya'da kanserden öldü.. Ölümünden hemen önce şunları yazmış...
‎"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;

Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben ...olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim..
Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım.. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim..
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için Allah'a
şükredin.. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her
gününüzü değerlendirirsiniz.."

4 Kasım 2010 Perşembe


Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek y...edirirlerdi,grip "Yatınca geçer"di,başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz" denirdi,uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün" şeklinde konuhalledilirdi!Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya, "Tembel"din ya "Yavaştan, sağlamsağlam öğreniyor"dun!Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde" derlerdi,yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlardı,susup otururdun.Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar.Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı',okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif',aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye başlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo!Emo ne?Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska,dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya...Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.Aha onlar Emo!Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor.Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı! ! HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIM Ay kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akımdaha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye bozuktuhatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden buköşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denizegitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı."Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırımbirkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım.Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti.Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir.Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir!Hemen ardından, daha acım ve şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle,yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah..." şeklinde bitirdi! *NE DERDİM KALDI NE DE TASAM* Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir.Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu.Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşakadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdininsokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp,bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo... Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleribir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin!Ülkenin gençlerine bak.Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar, polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!Gelecekten çok umutluyum çok.

CUMA'NIN KÜPESİ


EZGİ BAŞARAN
RADİKAL GAZETESİ (04.11.2010)

Cuma'nın küpesi bizim özgürlüğümüzün teminatı
Muhafazakâr, köhne kafalara karşı Cuma öğretmenin yanında olun.
Manisa’da en çok pil toplayan okula ödül verilecekti. Mayıs 2010. Cuma Toygar 10 yıldır çalıştığı Necatibey İlköğretim Okulu’nun bahçesini ağaçlandırabilmek için zamanında arabasını satmış bir sınıf öğretmeni. Pil mi toplayamayacak. 500 bin tane biriktirdi, okulu birinci oldu. Merasim anı. Vali ödülü vermek için Cuma öğretmene doğru yaklaştı. Fakat o da ne? Cuma öğretmenin sol kulağında yarım milimetre boyutlarında kurşuni bir parlaklık var. Küpe. Vali geri adım attı, ödülü vermedi. Söyleyin o öğretmene çıkarsın küpesini! Müfettişler okul müdürüne, okul müdürü ona haber saldı. Çıkarmadı küpeyi Cuma hoca. “Bu küpeyle ne dini ne siyasi bir mesaj veriyorum. Benim şahsi tercihim, minnacık bir süs eşyam. Kime ne?” diye düşündü. E haklı. Memurların kılık kıyafetini düzenleyen yasada öğretmenler küpe takamaz diye bir madde yok. Okul müdürü her ay uyarı vermeye başladı: “Okula küpeyle geldiğiniz tarafımızca tespit olunmuştur. Her ne kadar kanunen bir engel olmasa da küpe takmanız hoşumuza gitmemektedir.” Uyarılar işe yaramayınca Cuma öğretmenin maaşından ceza olarak 66 lira kesilmeye başlandı. En son bir OKS sınavında gözetmen olarak görev yapacaktı. Sınav başlamadan birkaç dakika kala müfettişler tarafından koridora çağrıldı. “Cuma Bey, küpeniz var?” Evet var. “E çıkarın!” Niye çıkarayım yahu, bir tane mantıklı sebep gösterin çıkaracağım. İl Milli Eğitim’in şube müdürü ve teftiş kurulu başkanı Cuma hocayı bir kez daha mimledi. Bu görüşmenin hemen ardından Necatibey İlköğretim Okulu’na gönderilen müfettiş Cuma hocanın başka bir okula transfer edilmesine, “tebdil-i mekanda ferahlık olacağına” kani olduğunu belirten bir rapor yazdı. Aynen böyle dedi. Sürüldü Cuma Hoca. 45 km uzaklıktaki bir köye. Eşi ve lise son sınıfa giden oğlu mahvoldu. “Cuma, inat etme! At Allahaşkına şu küpeyi” diyorlardı. Hatta boynuna sarılıp zorla küpeyi çıkarmaya çalıştılar. Nafile. Evde böyle bir savaş yaşanırken, Cuma hocanın yeni işyeri, yani Malban köyünün muhtarı bir açıklama yapmasın mı… Gelmesin küpeli öğretmen, köyce karar verdik gelirse onun için iyi olmayacak. Cuma hoca dün Milli Eğitim’e dilekçe verdi: O köyde canıma malıma bir zarar gelirse sorumlusu sizsiniz. Yarın da savcılığa gidecek. Cuma Toygar, 6 ay önce takmaya başladı o küpeyi. Neden biliyor musunuz? Sınıfına cesaretten ve farklılıklara hoşgörüden bahsediyordu. Öğrencilerden biri parmak kaldırdı ve “Hocam sizde farklı olma cesareti var mı” dedi. Olduğunu kanıtlamak için ertesi gün kulağını deldirdi 48 yaşındaki Cuma hoca. Fakat maalesef sonrasında yaşadıkları öğrencilerine gerçek dersi verdi. Manisalı sınıf öğretmeni Cuma’nın küpesi var ya, hani bir türlü çıkarmadığı… O bu ülkede başını kapatan, başını açan kadınların, tercihlerini yaşamaktan korkmayan uzun saçlı, dövmeli erkeklerin… Eşcinsellerin, anadilinde eğitim görmek isteyenlerin, ateistlerin, dindarların… Aslında herkesin özgürlük teminatı. Bu memleketin tektip olmayan insanları size sesleniyorum. Muhafazakâr, köhne kafalara karşı Cuma öğretmenin yanında olun.

14 Eylül 2010 Salı

KARAKTER

RUSSEL GOUGH, "Karakteriniz Kaderinizdir" adlı kitabında diyor ki:

"Doğru ve iyi olanı bilmek ile doğru ve iyi olanı yapmak arasındaki en önemli bağlantı; doğru ve iyi olanı yapacak bir karaktere sahip olmaktır.Eğer karakter gelişmemişse tahsil ise yaramıyor.''

Unutmayalım; banka hortumlayanlar, devleti soyanlar, rüşvet alanlar, vatanı çıkar uğruna satanlar, maç satanlar, şike yapanlar, teşvik verenler; birilerini hakir görüp aşağılamakla yükseleceklerini zannedenler hep tahsilli bireylerdir..."

O yüzden Roosevelt demiş ki:"Bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma bir bela kazandırmaktır.

13 Eylül 2010 Pazartesi

HAYAT

HAYAT...
Gidene kal demeyeceksin. ..
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yaraşır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, yoksa... değersiz hep sen olursun...
Düşün...Kim üzebilir seni, senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu, sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır, sen izin vermezsen?Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşam sevgisini...
Ya çare sizsiniz,ya da çaresizsiniz.
Öyle bir hayat yaşadım ki cenneti de gördüm, cehennemi de.
Öyle bir aşk yaşadım ki tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayatı en önden, kendimi bir sahnede buldum,
Oynadım. Öyle bir rol vermişlerdi ki okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazan evimde, hem kızdım hem güldüm halime.
Sonra dedim ki söz ver kendine;Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsani önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı biliyorsan, düşmeyi de bileceksin,
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredeceksin.
Öyle hayat yaşadım ki son yolculukları erken tanıdım.
Öyle değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan.
Anladım.

F. NIETSZCHE (1844-1900)